Hangimiz hayali sepetimize eklediğimiz o çantanın, ayakkabının, gömleğin yollarını günlerce gözleyip her çalan zile hevesle koşmadık ki… Ya da hangimiz o malum indirim günlerinde mağazaların yollarını arşınlamadı ki… (Online alışveriş için dijital sepetini doldur boşalt yapanlar, sizi de görüyoruz…) Her açıdan bir acayip dönemden geçtiğimiz şu günlerde çoğumuz, düşe kalka da olsa ruh sağlığımızı korumaya çalışıyor ve bizi mutlu eden her şeyin bağımlısı olabiliyoruz. Dünyanın her yerinde giderek korkunç bir hal alan ekonomik krizlere rağmen alışveriş de vazgeçemediğimiz bağımlılıklarımızın başında geliyor. Ve yapılan bazı araştırmalar alışverişin gerçekten de bizi mutlu ettiğini kanıtlarken bazıları da “duygusal harcama” konusuna değinip bu mutluluğun gizli tehlikelerine karşı bizi uyarıyor. Biz de alışveriş yapmanın neden bizi mutlu ettiğini araştırıyor, tecrübelerimize ve de bilimsel çalışmalara kulak veriyoruz.
Evet, kredi kartımızın Barbie’li bir kılıfa ya da kedimizin bir kravata ihtiyacı olmadığının elbette farkındayız. Ama bu durum bu ürünleri almamıza engel mi, asla! Pandemiyle beraber en çok büyüyen sektörlerin başında gelen online alışveriş sektörünün kolaylıkları saymakla bitmese de hali hazırdaki alışveriş bağımlılığımızı da körüklediği bir gerçek. Elbette pandemiden önce de alışveriş tutkumuz hep vardı, hatta belki de insanlık kadar eskiydi. Ama aklımıza gelen her şeye bir tıkla ulaşabilmemiz, evden dışarı çıkmadan evin tüm ihtiyaçlarını karşılayabilmemiz gibi birçok konu, evlere kapandığımız o kara günlerde mutluluğu gelen kargolarda bulmamıza neden oldu. Ayrıca bilim alemleri de bu konuda biraz, bazen arkamızda; Michigan Üniversitesi’nde 2014 yılında yapılan bir araştırma alışveriş sırasında bir ürün satın alanların almayanlara göre 40 kat daha iyi hissettiğini ortaya koyuyor. Alışverişe çıkanların ise hiç çıkmayanlardan üç kat daha mutlu olduğunu söylüyor. Böylelikle bu sonuçlar, kendimizi kötü hissettiğimizde kendimizi alışverişe kaptırarak modumuzu yükseltmemizi tanımlayan “retail treapy” yani alışveriş terapisini de kanıtlıyor aslında. Alışveriş sırasında ya da sonrasında kendimizi daha iyi hissetmemizin altında yatan çeşitli nedenlerinden de bahsedeceğiz uzun uzun. Ama önce aynı çalışmanın bu mutluluğun etkisinin çok kısa sürdüğünü ve dolayısıyla da bir terapiden oldukça uzak olduğunu söylediğini belirtmekte fayda var. Onun için kredi kartımızı yavaşça elimizden bırakıyor ve alışveriş sevdamızı anlamaya çalışıyoruz.
Öncelikle konuya “mutluluk nedir?” diyerek başlasak çok mu abartmış oluruz? Yok yok, olmayız. Çünkü ‘‘mutluluk’’ denince aklımıza genelde duygusal birtakım faktörler gelse de duygularımızın da hormonlarla bağlantılı olduğu gerçeğini unutmamalıyız. Ve yapılan birçok araştırmaya göre, alışveriş yapmak mutluluk, ödül ve bağımlılık gibi konulara bakan dopamin hormonumuzun seviyesini yükseltiyor ve bizi direkt fizyolojik olarak mutlu ediyor. Yani beynimiz bu aktiviteyi “zevk” ile ilişkilendirip bizi alışveriş yapmaya teşvik ediyor ve her seferinde de kendimizi iyi hissetmemizi sağlıyor. Böylelikle alışveriş bizim için bir “ödül”e dönüşüyor. Bir de bu ödüle daha kolay ve de daha ucuz bir fiyata sahip olduğunuzu düşünün, işte o zaman işler daha da çılgınlaşıyor. Çünkü BBC’de yayınlanan şu yazıda da okuyabileceğiniz üzere mağazalardan indirimli ürünler satın aldığımızda yani bu aktiviteden ekstra bir “ödül” kazandığımızda bu his bizde bir alkol ya da uyuşturucu bağımlılığı etkisi yaratıyor; daha fazlasını, hep daha fazlasını istiyoruz. Decoding the New Consumer Mind kitabının yazarı Kit Yarrow, bu anlarda bedenimizin kontrolünü otonom uyarı sisteminin yani “savaş ya da kaç” modumuzun ele aldığını söyleyip adrenalin artışımıza dikkat çekiyor. California’daki San Francisco Eyalet Üniversitesi’nde psikoloji doçenti olan Ryan Howell da satın alma dürtüsünün kısmen bir hayatta kalma içgüdüsü olduğunu söylüyor; “avcı ve toplayıcı günlerimizde, insanlar istedikleri bir şeyi gördüklerinde ihtiyaçları olmasa bile onu alırlardı. Çünkü muhtemelen o eşyaya bir daha rastlamayacaklardı.” Pandemi zamanında yağmalanan raflar ya da büyük mağaza indirimlerinde daha kepenkler açılmadan kapıları zorlayan insanları hatırlayınca bu içgüdümüzün bize neler yaptırabileceğini hatırlıyor ve devam ediyoruz.
Journal of Consumer Psychology’de yayınlanan bir araştırmaya göre alışveriş yaparken mutlu olmamızın bir diğer sebebi de “kontrol duygusu”nu daha yoğun hissetmemiz. Bu çalışma özetle “bir şey satın aldığımızda kendi paramızın ya da arzularımızın kontrolünü elimizde tuttuğumuzu hissederek özerkliğimizi destekliyoruz aslında” diyor. Klinik psikolog Scott Bea ise “işler yolunda gitmediğinde istediğimiz bir şeyi elde etme hissi bize bir başarı gibi geliyor” diyerek açıklıyor bu mutluluğu. Ama ne yazık ki çeşitli nedenlere bağlanan bu mutluluğun yalnızca kısa süreli olduğu ve devamlılığın sağlanması isteğinin bizi alışveriş bağımlılığı gibi yanlış yollara saptırdığı da konuşuluyor bu çalışmaların tümünde. Yani anlık bir heves uğruna ocağınıza incir ağacı dikmeyin diyorlar…
Diğer yandan birçoğumuz da bu gerçeğin farkındayız ve aslında alışverişe “terapi” gibi derin anlamlar yüklemeden o anı ya da günü kurtarmak, iyi hissetmek için sarılıyoruz. İşte o zaman da bu durumun adı “duygusal harcama” oluyor(muş). Şöyle ki, eğer alışveriş hevesimiz yukarıda saydığımız nedenlerden çok “bir daha mı geleceğiz dünyaya” gibi bir fikre dayanıyor, ihtiyaçtan çok kendimizi şımartma amacı taşıyorsa bu bir duygusal harcama olarak görülüyor. Özellikle pandemiyle beraber herkesin duygusal harcamaya daha çok ihtiyaç duyduğundan ve de bu harcamaların genellikle can sıkıntısından yapıldığına değiniliyor The Guardian’ın bu yazısında. Bir de tabii iş stresi, yoğunluk ya da online alışverişin kolaylığının bu harcamaları arttırdığına. Hatta alışverişin kolaylığı sayesinde çoğu kişi gelen kargolara şaşırdığını çünkü “ne aldığını hatırlamadığını” söylüyor (biz değil, bir arkadaşımız) Bu da aslında duygusal olsun olmasın ne kadar “ihtiyaç dışı” alışveriş yaptığımızı kanıtlıyor bir yerde.
Tabii diğer yandan şu çılgın zamanlarda herhangi bir mutluluk kırıntısından dahi vazgeçmek hepimiz için fazlasıyla zor. Ama alışverişle gelen anlık mutluluğun bazen daha ciddi sorunlarımızı maskelememize sebep olduğunu ve bu durumun da bizi gerçek terapiden uzaklaştırdığı hatırlatıyor uzmanlar. Ve de diğer bağımlıklılarda olduğu gibi alışverişle salgılanan anlık dopamin bombardımanını farklı aktivitelere kanalize ederek biraz da olsa kendimizi durdurabileceğimizi, maddi zararımızı daha aza indirebileceğimizi düşünüyorlar. “Alışveriş yapma isteğiniz geldiğinde hssettiğiniz o heyecan ve hevesi bir yürüyüşe çıkmak, sevdiğiniz bir müzikle dans etmek gibi daha somut bir aktiviteye çevirerek bu duygunuzu kontrol altına alabilirsiniz” diyorlar. Uzmanların bu “dile kolay” önerilerini uygulamak zor geliyorsa eğer gerçek bir alışveriş bağımlısına kulak verelim; “kredi kartlarımı en çok alışveriş yaptığım internet sitelerine kapattım ve alışverişe harcadığım para epey azaldı”. Kadın yatırım topluluğu olan Vestpod’un kurucusu Emilie Bellet ise “amaçlı hissettiren bir şekilde harcamaya başlayın. Harcama konusunda bilinçli bir yaklaşım benimsediğinizde, isteklerinizden çok ihtiyaçlarınız konusunda daha bilinçli olursunuz” diyerek bize yol gösteriyor. Elbette alışveriş çılgınlığı hepimizde farklı şekillerde ve de miktarlarda görülüyor; bunun için de bize en uygun olan yöntemi “alışverişten neden vazgeçemiyorum?” sorusuna verdiğimiz cevaba göre seçmemiz daha sağlıklı görünüyor.
Yorumlar
Yorum Gönder